Rengârenk Bir Tını: Arşe Duo – Edebiyat

Edebiyat; yaşamı, olayları, duyguları, düşünce ve hayalleri estetik bir şekilde dil aracılığıyla yansıtan bir sanattır. Yaşamın bizzat kendisini değilse de ona dair bilgileri içinde barındırır. Bu bilgiler kurmaca bir dünyada gözükse de gerçeklik ile bağlantılıdır. Dolayısıyla sanattan yansıyan bu yaşamsal üretimin benzeri durumlar içinde kendimizi bulabilir, bir deneyim olarak karşılaşabiliriz. Dünyada her şey hızla değişirken, yaşam biçimleri dönüşürken edebiyatın da kendi içinde dönüşüm yaşaması doğal değil midir? Olaya bu açıdan bakınca “Evet” diyecek seslerin çokluğu tahmin edilebilir. Ancak adım atma konusunda sesler kısılır, biraz geride durarak gözlemci olmayı ve açık aramayı görev edinen başlar gözükür. “Hızla yükselen hızla düşer mi görelim bakalım” diyenler azımsanmayacak kadar çoktur. Tüm bunların içinde var olduğu camiada farklı adımlar atmak cesaret ister. İlkler kusursuz değildir fakat kusur aramak da fazla işgüzarlıktır. Cesur bir adım olarak gördüğüm, Gönül Demircioğlu ve Turhan Yıldırım‘ın ortaya çıkardığı ortak bir eserden bahsetmek istiyorum size. Edebiyatta bir ilk adım atma cesaretini gösteren ikilinin, Arşe Duo ismini verdikleri kitap, şüphesiz kusursuz değil ancak alkışı hak eden bir girişimdir. Sonraki adımın çok daha güçlü ve sesli geleceğinin de garantisidir.

İkili sunuş yazısında “Kafası estiğince koşan yılkı atı gibi oynattık kalemlerimizi, bundan sonra söz sırası sizin.” diyor. Ben de verdikleri hak üzerine eserle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.

Öncelikle oldukça dikkat çekici bir ismi olduğunu düşünüyorum. Keman yayı anlamına gelen arşe kelimesi ile iki sesin birleşimi bir düet ortaya çıkmasını temsil eden duo nun birleşiminden Arşe Duo oluşmuş. Farklı ve yeni bir eser oluşuyla merak uyandırmasının yanı sıra ismiyle de kendine çekip okuma isteği uyandırıyor. Her ne kadar öyle izlenim verse de göstergebilim sadece çocuk kitaplarında değil biz yetişkinler için yazılmış eserlerin ilk izlenimi oluşturan kapakları için de oldukça önemlidir. Dolayısıyla çoğu zaman yaptığım gibi incelemeye kapaktan başlayacağım. Kapağına bakınca dingin bir ruh hâli oluşuyor okurda. Kemanların bir ucunda güvercin bir ucunda karga bulunması metinlerle bağdaşan bir yansıma olmuş. Ruhsal açıdan karga, değişim ve dönüşümle ilişkilendirilir. Hem ruhsal hem fiziksel âlemlere dair büyük bir iç görüyü ifade eder. Güvercin ise barışın ötesinde, sınırları aşan koşulsuz sevgiyi temsil eder. Aynı zamanda şefkat ve empati geliştirmenin ilhamıdır. Kitabın bütünüyle olan uyumu için gerçekten başarılı bir adım. Zira Arşe Duo iç görüsü yüksek bir eser. Bununla birlikte kitabın kapağında ve tanıtımlarında geçen düzyazı şiir ve ondan doğan küçürek öykü açılımlarına da değinmek gerekir. Değişimden ve yenilikten söz ediyorsak geçmişi kurcalamadan bunun üzerine söz söylemek çok da doğru olmayacaktır. Ayrıca kitabı okumadan önce okuduğu tür hakkında bilgi sahibi olmak anlamayı kolaylaştıracağı gibi esere verilen emeğe de saygıdır.

Bundan yola çıkarak kısaca düzyazı şiir için; şiire özel duygu ve ya olgunun düzyazı formunda oluşturulmasıdır tanımını verebiliriz. 19. yüzyılın ilk yarısında Fransa’da doğduğu, ülkemizdeki ilk temsilcisinin Halit Ziya Uşaklıgil’in olduğu gibi temel bilgilerin yanı sıra düzyazı şiiri ilk defa yazarak yeni bir tür ortaya çıkaran Aloysius Bertrand’ın, kendi kitabı için tual üzerinde nice fırça eskittiğine gönderme yaparak “Ahenk ve rengin değişik ve belki de yeni uygulamaları işte buraya yazılmıştır, didinmelerimin elde ettiği biricik sonuç ve biricik ödül. Okuyun onu.” Sözlerine de yer vermem gerektiğini düşünüyorum. Zira türü ortaya çıkaran Aloysius Bertrand‘ın mensur şiirlerini sunarken müzik ve resim fikrine vurgu yapması iki türü birleştirerek bir ilki gerçekleştiren Arşe Duo için oldukça anlamlıdır. Çünkü Demircioğlu’nun şiirinin tınısı da onlardan doğan Yıldırım’ın küçürek öyküleri de rengârenk. Yaygınlaşmasını sağlayan Charles Baudelaire ise mensur şiirlerinin başına konan küçük yazısında,

“Ritimsiz, uyaksız ama ezgili, ruhun lirik devinimlerine, düşün kıvrım kıvrım dalgalarına, bilincin sıçrayışlarına uyum sağlayabilecek kadar yumuşak ve aynı zamanda karşıtlıklar içeren bir şiirsel düzyazı tansığını tutkulu günlerinde hayal etmeyenimiz var mı?”

diyerek düzyazı şiire dair poetikasını ortaya koymuştur. Halit Ziya Uşaklıgil ise bu görüşlerden uzak, içe doğduğu gibi hemen ortaya atılıveren duygulanmalardan ibaret anlayışını sergilemiştir. Buna karşı Suut Kemal Yetkin, Uşaklıgil’in anlayışının yanlış olduğunu belirterek;

“Şair, kelimelerden bütün imkânları elde ettiği nispette bu mucizeye yaklaşır. Yalnız sesleri değil, kokuları ve renkleri de olan kelimeler manzaralara benzerler. Onlarda uyuklayan ne sayısız hatıralar, ne unutulmuş çehreler, ne yarı kalmış melodiler vardır: Bazen şair bir cümle ile bir kelime ile garip bir hisle seçilmiş tek b[i]r kelime ile bizi bu unutulmuş, gölge olmuş şeylerin dünyasına alıp götürür, orada geçmiş günlerin hayaletleri arasında bize zamanın mırıltısını duyurur,” demiştir.

Tüm bunların ışığında, tohumlarının Fransa’da atıldığı, ülkemize Halit Ziya Uşaklıgil rüzgârıyla gelen mensur şiir, Arşe Duo’nun satırlarından Gönül Demircioğlu kalemiyle bu güne esiyor diyebiliriz. Duygusal hazza götüren şiirlerinde çocuklar, çiçekler, renkler ve hayvanlar öne çıkıyor. Hayatı hissederek yaşayan bir şairin ruhu okura sızıyor. Okurken, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mensur şiir yazmanın, manzum şiir yazmaktan zor olduğunu ve bu yüzden de çok fazla çalışmanın olmadığını belirttiği sözleri aklıma geliyor. Görünen o ki zoru seven şair Gönül Demircioğlu, işinin hakkını vermiş. Demircioğlu’nun poetikasının, Charles Baudelaire ve onu destekleyen Suut Kemal Yetkin ile uyuştuğunu söyleyebilirim.

Küçürek öykü ise üzerinde çok fazla tartışmanın yapıldığı bir türdür. Dünya edebiyatında Julio Cortazar, Dino Buzatti isimleri ön plana çıkarken Türk edebiyatında Ferit Edgü, Sevim Burak ilk akla gelen isimlerdir. Tanımı, uzunluğu, yapısı ile herkesin üzerinde çokça konuştuğu bu tür için Oktay Akbal, isim vermenin gerekli olmadığını savunurken Ayfer Tunç türlerin artık iç içe geçtiği ve tanımlamanın zorlaştığını belirtir. Öykücü ve eleştirmen olan Robert Kelly ise küçürek öykünün ortaya çıkışını bir ihtiyaç olarak değerlendirir. Ekranların hayatımızda yoğun olarak var olması ile uzunca betimlemelere eskisi gibi ihtiyaç duymadığımızı böylece kısa kurmacanın sinemanın anlık görüntülerle oluşturduğu etkiyi kullanmayı öğrendiğini düşünür. Her düşünceye rağmen elbette bir takım kriterleri olmalıdır. Genel olarak 750 kelimeden az olması kabul görmüştür ancak 15 kelimeyi geçmemesi gerektiği gibi yanlış bilişler nedeniyle çok sayıda eser en başında bu küçürek öykü değil yaftasını yer. Arşe Duo‘da yer alan Turhan Yıldırım’ın küçürek öykülerinin sınırı aşmadığını dolayısıyla biçimsel açıdan türün kalıbına uyduğunu söyleyebilirim.

Küçürek öykülerde de düzyazı şiirlerde olduğu gibi renklerin, hayvanların, çocukların ön plana çıktığını ve iki türün bu açılardan bütünlük sağladığı görülüyor. Ancak Turhan Yıldırım’ın metinlerinde, anne-baba hassasiyetinin baskın oluşu daha fazla hissediliyor. Böylece küçürek öyküleri boyutundan çok uyandırdığı sıcak duyguya odaklandırıyor.

Küçürek öykü, şiirde olduğu gibi yoğun ve imgesel anlatımdan faydalanılarak oluşturulur. Esasen anlam tektir fakat okurun eğitim ve algı düzeyine göre yorum değişkenlik gösterir. Çünkü okur, öykü türünden aldığı detayları buradan alamaz. Dolayısıyla her zihinde farklı yaklaşımlar oluşur. Turhan Yıldırım’ın bu eser bazında kaleme aldığı küçürek öyküleri için kimisinde fazla detaylar bulunduğunu düşünsem de kimisinde de olması gereken gizemi net bir biçimde koruduğunu söyleyebilirim. Nabzımda Kelebek isimli metni bahsettiğim açıdan başarılı bulduğum öykülerinden biriyken Gözyaşı Bulutu isimli metin için öykü kısmının son paragraf olduğunu düşünüyorum. Öncesi bana göre fazlaydı ancak son kısmı, oturup üzerinde saatlerce düşünülebilecek öyküyü barındırıyor. Okura işte bu dedirtiyor. Ve onca öykünün içinden Tırmık isimli küçürek öyküde geçen “Bakışsız bir kedi eflatun taşlanınca renginden dolayı, hoca da bıraktı göle maya çalmayı, nüktedanlığı, mizahı.” (s. 64) satırına tüm yıldızlarımı bıraktığımı da söylemeden geçemeyeceğim.

Görüldüğü gibi Arşe Duo, iki zor ve benzerlikleri barındıran türün bir araya geldiği şimdilik tek eserdir. Metinler arasında bir kıyaslama yapmanın doğru olmayacağını düşünüyorum ancak düzyazı şiirlerin küçürek öykülerin önüne geçtiğini söylemeliyim. Oldukça yoğun duygu akımını hissettiğimiz şiirlerden Turhan Yıldırım’a değen bir cümle ile doğmuş öyküler. Bunun azımsanmayacak bir iş olduğunu kabul etmekle birlikte iki metin arasında daha çok bütünsellik görmek okuru bir hayli heyecanlandırırdı diye düşünüyorum.

Eser, sınırlar ve özgürlükler arasında dans eden 33 şiir ve ondan doğan 33 küçürek öyküden oluşuyor. Kimine göre zorlama bir çıkarım gibi gelebilir ancak ben bu noktada zihin, beden ve ruh üçlüsünü çağrıştıran rakamları görmezden gelemiyorum. Yazar ve şair toplum düzenine içsel bir başkaldırıyla sanatın zarifliği değsin, gücümüz iyilik için evrene aksın istemiş gibi gözüküyor.

Ardı gür olsun…

Arşe Duo

Gönül Demircioğlu & Turhan Yıldırım

Metinlerarası Kitap

78 sayfa

(https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/654856)

(https://erdem.gov.tr/tam-metin/98/tur)


Yazar: Merve YURTSEVER
Yayın Tarihi: 17.09.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 25.08.2025 11:55
Başa dön tuşu