James Gunn’ın “Superman” Filminden Yeni Fragman ve Afiş Yayınlandı

Suriye’de Esad rejiminin son bulmasıyla birlikte bölgede yeni bir sayfa açılmak istendi.

Türkiye, Suriye’de barış ve huzur ortamının sağlanması için Şara yönetimine elinden geldiği tüm desteği verdi.

Ancak bölgede kendi çıkarlarının karşısında güçlenecek bir devlet olmasını istemeyen bir ülke var: İsrail.

DÜRZİ BÖLGESİ KARIŞTI

Uzun zamandır Gazze’de soykırım suçu işleyen, bir dönem İran ile çatışan İsrail, şimdi de Suriye’yi karıştırıyor.

Peki olaylar nasıl başladı?

Silah sesleri, ilk olarak Dürzi nüfusun yoğun olduğu Süveyda ilinde duyuldu.

Suriye’de Şam hükümetinin bölgeye asker konuşlandırması üzerine Dürzi gruplar ile hükümet güçleri arasında çatışmalar çıktı.

DÜRZİLER NE İSTİYOR

3 gün süren çatışmaların ardından ateşkes ilan edildi ancak bu karara uyulmadı.

Dürziler özerk bir yönetim istiyor.

Şam ise toprak bütünlüğüne aykırı olan bu kararı kabul etmemekte kararlı.

İsrail ise sınırında yer alan Süveyda’nın Dürzi gruplar tarafından özerk tarafından yönetilmesini destekliyor.

Suriye’de güçlü bir devlet yapısı olmasını istemeyen İsrail, hükümet güçlerinin Süveyda’dan geri çekilmesi için Şam’ı bombardıman altına aldı.

Şara yönetimi, ülkesinin toprak bütünlüğünü korumak için Süveyda’nın ayrılıkçılara bırakılmaması için elinden geleni yapıyor.

İSRAİL’İN GERÇEK HEDEFİ

Bölgenin haritasına bakıldığında, İsrail’in daha önce işgal ettiği Golan Tepeleri’nin ardından gözünü Süveyda’ya göz diktiği açık bir şekilde anlaşılıyor.

Süveyda’yı özerk bir yapı ile Suriye’den koparmak isteyen İsrail’in ana hedefi, burayı da kendi topraklarına katmak.

DÜRZİ-İSRAİL İTTİFAKI

İsrail Başbakanı Netanyahu, Dürzi gruplarla yakın temasta.

Geçtiğimiz aylarda Dürzilerin dini lideri olan Şeyh Muvaffak Tarif ile bir araya gelmişlerdi.

İSRAİL’DEN YARDIM İSTEDİ

Tarif, Süveyda’da yaşanan çatışmaların ardından yaptığı açıklamada “Başkan Trump, Netanyahu, Suudi Veliaht Prensi ve Ürdün Kralı’na sesleniyoruz… Süveyda’yı kurtarın.” ifadelerini kullandı.

İsrail’de yayın yapan televizyonlar, Dürzilerin açıklamalarına da geniş bir şekilde yer veriyor.

DÜNYA NE DİYOR

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu sözcülerinden Anouar El Anouni, İsrail’in Suriye’ye saldırılarının ardından “tüm dış aktörleri” Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı göstermeye davet etti.

El Anouni, “İsrail’in Suriye topraklarına yönelik artan saldırıları ışığında tüm dış aktörleri, Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tam saygı göstermeye çağırıyoruz.” ifadesini kullandı.

ABD ANKARA BÜYÜKELÇİSİ

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye’nin Süveyda ilinde yaşanan “sivillere yönelik şiddeti” kesin bir dille kınadıklarını belirtti.

Barrack, X sosyal medya hesabından Suriye’nin Süveyda ilinde yaşananlara ilişkin paylaşım yaptı.

Süveyda’daki “sivillere yönelik şiddeti” kesin bir dille kınadıklarını vurgulayan Barrack, “Tüm taraflar geri adım atmalı ve kalıcı bir ateşkesle sonuçlanacak anlamlı bir diyalog kurmalıdır. Failler hesap vermeli.” ifadesini kullandı.

ALMANYA’DAN AÇIKLAMA

Almanya Dışişleri Bakanlığı, İsrail’e Suriye’yi istikrarsızlaştırabilecek eylemlerden kaçınma çağrısı yaptı.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christian Wagner, Federal Baserlerle buluştu. Süper kahraman filmleri arasında “Guardians of the Galaxy” ve “The Suicide Squad” gibi yapımlarla iz bırakan Gunn, bu kez efsanelerin en büyüğünü, Superman’i bugünün dünyasına yeniden taşıyor.

Warner Bros. Pictures ve DC Studios ortak yapımı olan film, DC Stüdyoları’nın sinemadaki ilk uzun metrajlı projesi olarak ayrı bir öneme sahip. Afiş, klasik Superman pozunu modern bir atmosferle yansıtırken; fragman ise hem kahramanlığın özünü hatırlatan anlatımı hem de mizahi ve duygusal tonlarıyla dikkat çekiyor.

TME

Filmin başrolünde, Clark Kent/Superman karakterini David Corenswet canlandırıyor. Ona Lois Lane rolünde Rachel Brosnahan ve Lex Luthor olarak Nicholas Hoult eşlik ediyor. Oyuncu kadrosunda ayrıca Edi Gathegi, Anthony Carrigan, Nathan Fillion, Isabela Merced, Skyler Gisondo ve Sara Sampaio gibi isimler yer alıyor.

James Gunn’ın kamera arkasında da uzun yıllardır birlikte çalıştığı isimler bulunuyor: Görüntü yönetmeni Henry Braham, yapım tasarımcısı Beth Mickle, kostüm tasarımcısı Judianna Makovsky, besteci John Murphy ve kurgucular Craig Alpert, Jason Ballantine ve William Hoy… Filmin yapımcılığını ise Gunn ile birlikte Peter Safran üstleniyor.

Yeni “Superman”, sadece ikonik karakterin dönüşü değil, aynı zamanda DC Sinematik Evreni’nin yeni evresinin açılış noktası olarak da öne çıkıyor. “Superman”, Türkiye’de TME Films dağıtımıyla 11 Temmuz 2025 tarihinde sinemalarda ve IMAX salonlarında gösterime girecek. Fragman ve afişin yarattığı ilk etki, filmin yaz sezonunun en büyük olaylarından biri olacağının sinyalini veriyor.

James Gunn’ın “Superman” Filminden Yeni Fragman ve Afiş Yayınlandı


Ruchir Sharma ile son kitabından da yola çıkarak küresel ekonomiyi ve Türkiye’yi konuştuk…

19.11.2024 20:56:250

Tuba İlze

[email protected]

Rockefeller International Başkanı ve Breakout Capital Kurucusu RUCHIR SHARMA, Türkiye’nin doğru yönde ilerlediğini söylese de enflasyon ve TL’deki dalgalanmaların yabancı yatırımcıları hala tedirgin ettiğini vurguluyor. “Yatırımcı güvenini kazanmak için Türkiye’nin daha fazla istikrara ve Ortodoks politikalara bağlı kalmasına ihtiyacı var” diyor ve ekliyor: “Pek çok şirket, üretimini Çin’den başka ülkelere taşıyor ya da sıfırdan yeni tesisler inşa ediyor. Türkiye, Çin’den çıkış dalgasından faydalanmak için çok iyi bir konumda.”

Rockefeller International Başkanı ve Breakout Capital Kurucusu ve Baş Yatırım Sorumlusu Ruchir Sharma, küresel ekonomi konusunda önde gelen uzmanlardan biri. Yıllardır gelişmekte olan pazarlar üzerine yaptığı analizlerle tanınan Sharma, aynı zamanda son kitabı “What Went Wrong with Capitalism” (Kapitalizmde Neler Yanlış Gitti) ile kapitalizmin sorunlarını ele alıyor. Kitabında devletlerin ekonomik krizler sırasında giderek artan müdahalesi ve bu müdahalelerin doğurduğu sonuçları sert bir şekilde eleştiriyor. Özellikle “zombi şirketler” olarak adlandırdığı sadece yeni borçlanmalarla ayakta kalabilen ve ekonomik verimliliği olumsuz etkileyen şirketlerin kapitalizmi nasıl çarpıttığına dikkat çekiyor. Sharma’ya göre bu yapılar uzun vadede sağlıklı bir ekonomik büyümenin önündeki en büyük engellerden biri. Türkiye ekonomisine dair değerlendirmelerinde de önemli noktalara değinen Sharma, “Türkiye doğru yönde ilerliyor ancak daha fazla istikrar sağlanmadıkça yatırımcı güveni tam anlamıyla geri dönmeyecek” diyor. Türkiye’nin Çin’den üretim çıkışını fırsata çevirebileceğini vurgulayarak, “Türkiye, Asya ve Avrupa arasındaki stratejik konumuyla bu süreçten büyük kazanç sağlayabilir. Ancak uzun vadeli başarı için hükümetin Ortodoks politikalardan sapmaması çok önemli” diye ekliyor. Sharma’ya göre Türkiye, küresel ekonomi içinde dikkate değer bir potansiyele sahip ancak en büyük risk, büyümeyi sağlamak adına kısa vadeli kazançlar uğruna uzun vadeli ekonomik disiplinin terk edilmesi. Morgan Stanley’de 25 yıl boyunca gelişen piyasalar başkanı ve küresel baş stratejist olarak görev yapan, küresel piyasalarda yaklaşık 20 milyar dolarlık varlık yönetimi deneyimine sahip olan Ruchir Sharma ile son kitabından da yola çıkarak küresel ekonomiyi ve Türkiye’yi konuştuk: 

“Kapitalizmde Neler Yanlış Gitti” adlı son kitabınızda, zombi şirketler sorununu ele alıyorsunuz. Zombi şirketler kapitalist sistemi nasıl etkiliyor?

Kitapta savunduğum temel görüş, devletin artan müdahalesinin, kurtarma paketlerinin ve borçlanmaların kapitalist sistemi birçok yönden tanınmaz hale getirmesi… Bunun en bariz örneklerinden biri, borçla ayakta duran zombi şirketler. Bu şirketler, kazançlarıyla faiz ödemelerini bile karşılayamaz durumda ve sadece yeni borçlar alarak hayatta kalabiliyorlar. 2000 yılında ABD ve diğer gelişmiş ekonomilerde neredeyse hiç yokken bugün halka açık şirketlerin beşte biri bu kategoriye giriyor. Son krizlerde bu şirketlerin sayısı daha da arttı. Oysa krizler, bu tür şirketleri ortadan kaldırmalıydı. Genel anlamda gelişmekte olan ekonomiler, borç yükü açısından hala daha az zombi şirket barındırıyor. Ancak Türkiye bu konuda bir istisna teşkil ediyor. Devlet ve hane halkı borçları kontrol altında olsa da kurumsal borçlar hızla artıyor ve diğer gelişmekte olan pazarların önüne geçmiş durumda. IMF’ye göre Türkiye’deki halka açık şirketlerin yüzde 2’si 2000’lerin başında zombi şirket statüsündeyken bu oran günümüzde yüzde 15’e ulaşmış durumda. Bu sorunu çözmek için geniş çaplı kurtarma paketlerinden ve finansal piyasa müdahalelerinden kaçınmak ve krizlerin zombi şirketler gibi verimsiz yapıları temizlemesine izin vermek gerekiyor. 

Bu bağlamda devlet müdahalelerinin aşırıya kaçması ekonomileri nasıl etkiliyor? 

Devlet müdahalelerinin kriz yönetimindeki rolü kritik olmakla birlikte aşırıya kaçan müdahaleler, uzun vadede ekonomik verimliliği bozabilir. Gelişmekte olan piyasalarda çoğu hükümet, ekonomiyi aşırı teşvik etmedi ya da şirketlere çok cömert kurtarma paketleri sunmadı. Daha sınırlı sübvansiyonlar sağladılar ve bu yardımları gelişmiş piyasalardaki hükümetlere kıyasla çok daha erken kestiler. Ayrıca merkez bankaları, faiz oranlarını daha erken yükselterek enflasyonu zamanında kontrol altına aldı. Bu yaklaşımlar, yatırımcı güvenini koruyarak mali sorumluluğun ödüllerini almalarını sağladı. 

Türkiye, sanıyorum bu konuda da istisna? 

Evet Türkiye, bu noktada bir kez daha istisna teşkil ediyor. Nispeten cömert devlet müdahaleleri, enflasyonu diğer gelişmekte olan piyasalara göre daha yüksek tuttu ve doğrudan yabancı yatırımla verimlilik artışı birçok rakibinin gerisinde kaldı. Türkiye’nin bu dengeleri kurması, devlet desteğiyle serbest piyasa arasında doğru bir çizgide ilerlemesi gerekiyor. 

Küresel borç yükünün seyri açısından gelişmekte olan pazarları nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Gelişmekte olan pazarlar, nispeten güçlü bir konumda çünkü son 10 yılda mali dengelerini düzeltmek için önemli adımlar attılar ve pandemi sürecinde daha sınırlı yardım harcamaları yaptılar. Pek çok yorumcu, gelişmekte olan pazarlarda bir borç krizi bekliyordu, ancak bu kriz hiç yaşanmadı. Yine de Türkiye, bu noktada biraz farklı bir konumda; çünkü pandemi sırasında daha Ortodoks olmayan bir yaklaşım benimseyerek daha fazla mali ve parasal teşvik sağladı. Şimdi ise bu politikaları geri çevirmeye başladı, ancak başka bir kriz yaşanırsa diğer ülkelere kıyasla politika alanı daha sınırlı olacak. 

Küresel enflasyon eğiliminin gelişmekte olan pazarlar üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle Türkiye’ye yönelik düşünceleriniz neler? 

Genellikle uç değerleri incelerim; hem enflasyonun gelişmekte olan piyasa ortalamalarının çok üzerinde olduğu ekonomileri hem enflasyonun o kadar düştüğü, deflasyon tehlikesinin oluşabileceği yerleri izlerim. 2022’de yüzde 9,5’e kadar çıkan gelişmekte olan piyasaların ortalama enflasyon oranı, bugün yüzde 4 civarına geriledi. Türkiye’de ise oran neredeyse yarı yarıya düşse de hala yüzde 50 seviyesinde. Bu da Türkiye’yi büyük gelişmekte olan piyasalarda hala uç bir örnek haline getiriyor ve bu risk nedeniyle Türkiye izleme listemizde kalmaya devam ediyor. Çift haneli enflasyon, pek çok tanıdık nedenden dolayı bir kanser gibidir. Tüketicilerin hayatını alt üst eder, iş planlarını rayından çıkarır ve bu kaos içinde yatırımcıları korkutup kaçırır. 

Önümüzdeki 10 yılda gelişmekte olan pazarlarda nasıl gelişmeler bekliyorsunuz? Türkiye burada nasıl bir rol oynar?

Büyük trendlerden biri, Çin dışındaki gelişmekte olan pazarların yükselmesi. Pek çok şirket, üretimini Çin’den başka ülkelere taşıyor ya da sıfırdan yeni tesisler inşa ediyor. Türkiye, bu Çin’den çıkış dalgasından faydalanmak için çok iyi bir konumda. Güçlü üretim altyapısı, bölgesel merkezi konumu ve büyük çok uluslu şirketlerinin kalitesi sayesinde avantaj sağlıyor. Diğer önemli bir trend ise enerji güvenliği arayışı ve daha temiz enerji kaynaklarının bulunması. Türkiye’de enerji, doğrudan yabancı yatırım açısından zaten en büyük hedef sektörlerden ve pandemi sırasında Avrupa’da yaşanan enerji arzı şokları göz önüne alındığında bu alandaki yatırımların daha da artması muhtemel. 

Türkiye’nin küresel ekonomideki değişimden nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Tarih boyunca en başarılı kalkınma hikayelerinin çoğu, bölgesel ticaret ağlarıyla şekillendi. İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa’da, ardından Doğu Avrupa ve Doğu Asya’da olduğu gibi… Bu bölgelerdeki ticaret, çoğu zaman küresel ticaretten ziyade bölgesel ticaretle yönlendirildi. Dolayısıyla küreselleşmenin yavaşladığı bir dünyada bile büyük tüketici pazarlarına yakın olan ya da önemli ticaret yolları üzerinde bulunan ihracatçılar için büyük fırsatlar mevcut. Türkiye, doğal kaynaklar açısından fakir olsa da Asya ve Avrupa arasında bir kavşak noktası olması nedeniyle stratejik bir konuma sahip. Çin’den fabrikaların çıkışı ve Avrupa’da üretim gücü ve verimliliğin azalması Türkiye için önemli bir avantaj sunuyor. 

Gelişmekte olan pazarlar analizinizde sık sık verimliliğin önemine vurgu yapıyorsunuz. Sizce yapay zeka gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki verimlilik farkını kapatmada bir rol oynayabilir mi? 

Pek çok gelişmekte olan pazar, yapay zekadan çeşitli şekillerde fayda sağlayacak. Örneğin Tayvan ve Kore ürettikleri yarı iletkenlere olan talebin artmasıyla doğrudan bir ivme kazanıyor. Malezya ve Filipinler ise veri merkezlerine olan talepten fayda sağlıyor. Türkiye de bu trende dahil oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 milyar dolarlık yüksek teknoloji yatırımı planı buna öncülük ediyor. Bu milyarların nasıl harcanacağı henüz tam olarak net değil. Ancak ülkenin mevcut güçlü yönlerine odaklanarak büyümesi, sıfırdan bir yapay zeka endüstrisi kurmaya çalışmaktan daha verimli ve etkili olacaktır. 

Ülkeler yapay zeka ve yüksek teknoloji yatırımları gibi alanlarda büyümeyi desteklerken mevcut kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak nasıl bir strateji izlemeliler? 

Sihirli bir sayı ya da eşik yok. Ancak son yüzyılda Batı ülkeleri ve Japonya gibi zengin ulusların izlediği kalkınma yolu, giderek büyüyen hükümetlere yol açtı ve bunun sonucunda zayıf verimlilik artışı gibi olumsuz etkiler ortaya çıktı. Bu durum, daha yavaş ekonomik büyüme anlamına geliyor ve elde edilen kazançlar daha adaletsiz bir şekilde dağılıyor. Servet ve gelir, en zengin şirketler ve bireyler arasında daha fazla yoğunlaşıyor. Gelişmekte olan ülkelerde liderler, Batı’nın artık sorunlu hale gelen bu modellerini kopyalamak yerine hala işe yarayan, ince ayarlı örneklere odaklanmalılar. Bunlar arasında İsviçre, Tayvan ve Vietnam yer alıyor; bu ülkeler, kitabımın “Kapitalizmin Hâlâ Çalıştığı Yerler” başlıklı bölümünde incelediğim başarılı örnekler. Basit cevap ise hükümetlerin nispeten sınırlı ve dengeli olduğu yerlerde inovasyonun daha sürdürülebilir olduğu şeklinde.


PİYASALARDA NELER OLUYOR?

Birçok gelişmekte olan piyasa şu an ilginç bir durumda. Ekonomik büyüme güçleniyor, kurumsal kazançlar artıyor; ancak yatırımcılar bunu henüz fark etmedi. Bu sebeple hisse senetleri hala düşük değerlemelerde işlem görüyor.

Türkiye de bu trendin bir parçası ve dünya genelinde en cazip değerlemeye sahip borsalardan biri. Türk hisse senetleri beklenen kazançlarının yalnızca 4 katı fiyatına işlem görürken gelişmekte olan piyasalarda bu oran ortalama 11,5 kat, ABD’de ise 21 kat civarında.

Türk tahvillerine olduğu gibi hisse senetlerine de yabancı yatırımcı ilgisi artıyor. Ancak hala tarihsel olarak düşük seviyelerde. Yatırımcı güveni artırılmaya devam edilirse Türkiye piyasalarında önemli bir yukarı yönlü hareket görülebilir.

Önümüzdeki 3-5 yılda en iyi büyüme potansiyeline sahip ekonomileri belirlemek için kullandığımız özel bir sistemimiz var. Şu anda Türkiye, gelişmekte olan piyasalar arasında  orta sıralarda yer alıyor. Daha az hükümet müdahalesi ve düşen enflasyon gibi eğilimler sıralamalarda yükselmeye olanak sağlıyor.

Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalarda yaklaşık 40 bin hisse arasından en likit ve umut vadeden hisseleri belirlemeye odaklanan yöntemler var. Türkiye’ye olan maruziyeterlerle buluştu. Süper kahraman filmleri arasında “Guardians of the Galaxy” ve “The Suicide Squad” gibi yapımlarla iz bırakan Gunn, bu kez efsanelerin en büyüğünü, Superman’i bugünün dünyasına yeniden taşıyor.

Warner Bros. Pictures ve DC Studios ortak yapımı olan film, DC Stüdyoları’nın sinemadaki ilk uzun metrajlı projesi olarak ayrı bir öneme sahip. Afiş, klasik Superman pozunu modern bir atmosferle yansıtırken; fragman ise hem kahramanlığın özünü hatırlatan anlatımı hem de mizahi ve duygusal tonlarıyla dikkat çekiyor.

TME

Filmin başrolünde, Clark Kent/Superman karakterini David Corenswet canlandırıyor. Ona Lois Lane rolünde Rachel Brosnahan ve Lex Luthor olarak Nicholas Hoult eşlik ediyor. Oyuncu kadrosunda ayrıca Edi Gathegi, Anthony Carrigan, Nathan Fillion, Isabela Merced, Skyler Gisondo ve Sara Sampaio gibi isimler yer alıyor.

James Gunn’ın kamera arkasında da uzun yıllardır birlikte çalıştığı isimler bulunuyor: Görüntü yönetmeni Henry Braham, yapım tasarımcısı Beth Mickle, kostüm tasarımcısı Judianna Makovsky, besteci John Murphy ve kurgucular Craig Alpert, Jason Ballantine ve William Hoy… Filmin yapımcılığını ise Gunn ile birlikte Peter Safran üstleniyor.

Yeni “Superman”, sadece ikonik karakterin dönüşü değil, aynı zamanda DC Sinematik Evreni’nin yeni evresinin açılış noktası olarak da öne çıkıyor. “Superman”, Türkiye’de TME Films dağıtımıyla 11 Temmuz 2025 tarihinde sinemalarda ve IMAX salonlarında gösterime girecek. Fragman ve afişin yarattığı ilk etki, filmin yaz sezonunun en büyük olaylarından biri olacağının sinyalini veriyor.

James Gunn’ın “Superman” Filminden Yeni Fragman ve Afiş Yayınlandı

James Gunn imzasıyla gelen “Superman”, aksiyon, mizah ve duyguyu buluşturan yeni bir başlangıç vadediyor. 11 Temmuz’da vizyona girecek filmden afiş ve fragman sinemaseverlerle paylaşıldı.

TME

DC evreninde yeni bir dönem başlıyor. James Gunn’ın yazıp yönettiği yeni “Superman” filminden yeni fragman ve afiş sinemaseverlerle buluştu. Süper kahraman filmleri arasında “Guardians of the Galaxy” ve “The Suicide Squad” gibi yapımlarla iz bırakan Gunn, bu kez efsanelerin en büyüğünü, Superman’i bugünün dünyasına yeniden taşıyor.

Warner Bros. Pictures ve DC Studios ortak yapımı olan film, DC Stüdyoları’nın sinemadaki ilk uzun metrajlı projesi olarak ayrı bir öneme sahip. Afiş, klasik Superman pozunu modern bir atmosferle yansıtırken; fragman ise hem kahramanlığın özünü hatırlatan anlatımı hem de mizahi ve duygusal tonlarıyla dikkat çekiyor.

TME

Filmin başrolünde, Clark Kent/Superman karakterini David Corenswet canlandırıyor. Ona Lois Lane rolünde Rachel Brosnahan ve Lex Luthor olarak Nicholas Hoult eşlik ediyor. Oyuncu kadrosunda ayrıca Edi Gathegi, Anthony Carrigan, Nathan Fillion, Isabela Merced, Skyler Gisondo ve Sara Sampaio gibi isimler yer alıyor.

James Gunn’ın kamera arkasında da uzun yıllardır birlikte çalıştığı isimler bulunuyor: Görüntü yönetmeni Henry Braham, yapım tasarımcısı Beth Mickle, kostüm tasarımcısı Judianna Makovsky, besteci John Murphy ve kurgucular Craig Alpert, Jason Ballantine ve William Hoy… Filmin yapımcılığını ise Gunn ile birlikte Peter Safran üstleniyor.

Yeni “Superman”, sadece ikonik karakterin dönüşü değil, aynı zamanda DC Sinematik Evreni’nin yeni evresinin açılış noktası olarak da öne çıkıyor. “Superman”, Türkiye’de TME Films dağıtımıyla 11 Temmuz 2025 tarihinde sinemalarda ve IMAX salonlarında gösterime girecek. Fragman ve afişin yarattığı ilk etki, filmin yaz sezonunun en büyük olaylarından biri olacağının sinyalini veriyor.

Başa dön tuşu